Merhaba Ziyaretçi; Bugün Saat
Efendi Hazretleri hakkında duymadıklarınız – 1

BİR SEN ANLADIN!

Efendi Hazretlerimiz İsmailağa’ya ilk imam olduğu zaman kapı kapı dolaşıyor. Çevredeki her evin kapısını tıklayan Efendi Hazretleri,”Ben bu caminin yeni imamıyım, bir sıkıntı ve ihtiyacınız olursa benim kapım her zaman açık. Sizi namaz da camimizde görmek bizi mutlu eder.” diyerek insanları namaza ve camiye çağırıyor. İnsanlarımız güzel muameleye güzel karşılık verirler. İnsanların yapısında da bu vardır. “Allah razı olsun, ne demek hocam, inşallah hocam” diyorlar.Herkesin aynı olması, herkesten aynı muameleyi beklemek de yanlış tabii.bB   öyle bir iş yapan her türlü hakarete hazırlıklı olması lazım.
Efendi Hazretlerimizin kapısına tıkladığı bir evden de et ve kemik yığını olarak tabir edilen iman ve akıldan nasibi olmayan dev gibi boylu poslu, iri yarı bir adam çıkıyor. Efendi Hazretleri aynı şeyleri ona da söylüyor. Adam Efendi Hazretlerine şöyle yukardan alaycı bir şekilde bakıyor ve “Şuna bak, sen bir hiçsin ya!” diyor.Efendi Hazretlerimiz adamın bu terbiyesiz tavrına “Hiç olduğumu bir sen anladın” diyerek çok manalı bir cevap veriyor.Bu cevaptan sonra adamın surat şeklini görmek isterdik doğrusu…
 
İMTİHAN
Efendi Hazretleri’nin kayınçosu Muhammed hoca devamlı yanında bulunduğundan çok dikkat etmesi gerekiyor.Çünkü evliya, yanındakileri her zaman imtihan eder. Muhammed Hoca;”Tabakta üzüm var, Efendi Hazretleri bazen bir tane üzüm istiyor.Bende bir tane alıyorum ve getiriyorum.Eğer üç tane veya daha fazla alsam söz dinlememiş olurum” diyor.
 
ÇİVİ GİBİ DUR
Efendi Hazretleri geçtiğimiz yıllarda yine Çavuşbaşın’da dinlenmede iken hatme hace yapılıyor.Hatme haceden sonra İshak Hoca aşrı şerif okuyor.Aşrı şerif okurken hafif sallanan İshak hoca’yı Efendi Hazretleri’miz omuzundan tutuyor ve ”Bende bir keresinde aşrı şerif okurken Üstadım Ali Haydar Efendi beni omuzumdan tutarak ‘Böyle çivi gibi ol’ buyurdu. Sende öyle ol” buyurmuş.
 
SÜNNET İLE GELEN HİDAYET
O zamanlar cemaat bu günkü gibi kalabalık değil. Cami kısmı ya doluyor, ya dolmuyor… İslamı bildiği kadar yaşamaya çalışan, siyah fötür şapkası ile ticaret yapan bir iş adamının yolu Fatih Çarşam’dan geçince İsmailağa’ya uğramaya karar veriyor. İsmailağa’ya girer girmez çok tabii olarak kendisini başka bir dünyada buluyor.En ön safa kadar ilerleyip oturuyor. Efendi Hazretleri ise o sırada sohbet ediyor. Efendi Hazretleri bir kitabı, rafa koyması için bu iş adamına vermek istiyor.Adam elini uzatınca Efendi Hazretleri kitabı geri çekiyor. Bu iki üç kere tekrarlanınca yanındakiler adama ”Sağ elini uzat” diyorlar.Sağ elini uzatınca Efendi Hazretleri kitabı veriyor. Efendi Hazretleri bu hareketinin sebebini de kürsüden açıklıyor. Rasulullah Efendimizin sünnetinde; işlerin sağ el ile yapılması, almanın vermenin, yemek yemenin sağ el ile yapılması gerektiğini sol elin taharet eli olduğunu ve bunlara dair hadisi şerifleri anlatıyor.
Bu zat, sohbet bitiminde Mevla’nın kalbine verdiği hidayet nuru ile aydınlanıyor. Kendi anlatımı ile: “Böyle bir edep ve sünnet aşkı daha ne olabilir ki… O gün sohbet çıkışı İsmailağa’nın altında bulunan terziye indim, cübbe ve şalvar aldım.Eve gittiğimde hanım ve çocuklarda beni böyle görünce sen madem böyle giyindin bizde çarşaf giyeriz dediler ve Elhamdülillah giydiler, o günden bu güne böyleyiz işte” diyor.İsmini burada vermeyi uyugn görmediğimiz bu zat şimdi büyük bir hocamızdır ve sohbetleri ile insanları bu yola çağırıyor.
 
YALAN
Efendi Hazretlerimiz’e sormuşlar:”Efendi Hazretleri siz hiç yalan söylediniz mi?.” Efendi Hazretlerimizin verdiği cevap ”Bana hiç saatin kaç olduğunu soran olmadı!”
Yani şu dikkate bakarmısınız!!!…  Aman Ya Rabbi! Ne kadar ince düşünüyor. Saat sorulduğunda verilen cevabın yanlış olmasını bile yalan sayıyor Efendi Hazretlerimiz.Hani birisi saati sorsa ”saat kaç?” diye. Eğer saat ekrep ve yelkovenlı ise saate bakarsın ve pek dikkat etmeden 9 un üzerindeyse 8 dersin.Bu bile yanlış oluyor ve Efendi Hazretlerimiz bunu yalandan kabul ediyorlar….

 

mahmud_efendi_hazretleri_2011_umre_gc3b6rc3bcntc3bcleri_tavaf_ismailac49fa-1

 

ABDESTSİZ OLMAMAK

Abdestli bulunmak ve yatmak hakkında bir çok hadisi şerif vardır.Efendi Hazretlerimiz’de abdestli bulunmaya çok önem veriyorlar. Odalarında ve uzun yola çıktıklarında yanlarında bir tuğla bulunduruyorlar.(Belki ilerde elimizde bu konuda mevcud olan  resmini yayınlarız) Neden? Abdestleri bozulduğu vakit abdest mahalline varıncaya kadar ayaklarının yere abdestsiz basmasından korkuyorlar.O tuğla ile teyemmüm alarak o anlık bu ihtiyaçlarını gidermiş oluyorlar. Efendi Hazretlerimiz hastalandığı zaman uyuyor ve uyanıyor.Uyuyor ve
uyanıyor.Ancak uyandığı zaman (bizim gibi kıvrılıp daha   bir iştahla uyumaya çalışmıyor) abdest almak için sıcak yatağından kalkıyor.Yani uyuyarak bozulan abdestini alıyor ve abdestli uyumuş oluyor.Bu hal yani uyanmak kaç kere olursa olsun, bıkmadan ve usanmadan kalkıyor abdest alıyorlar….
 
 
EDEB EN ÜST SEVİYEDE
Efendi Hazretlerimiz üzerinde cami, kabe, medine gibi rasimler olan seccadede namaz kılmıyorlar.Gözlerin seccadedeki şekiller ile meşgul olmasını engellemek için seccadenin sade olmasını hatta mümkünse renksiz ve şekilsiz olanını tercih ediyorlar.
Cemaat ile namaz kılarken namazı uzatmıyorlar.
Pazar sohbetlerinde dikkatinizi çekmiştir veya görmüş olanlarınız vardır. İmam Efendi Rasulullah Efendimiz’in hadisini, Mektubatı vs.. okurken Efendi Hazretlerimiz hasta hali ile bile doğrulmaya çalışıyor, arkasına yaslanmıyor.
Yatak sarığını (kalıp takkeye sarılmamış-kısa sarık) çıkartırken sardığı gibi çıkarıyorlar.
Çorapsız namaz kılmamaya özen gösteriyorlar.
Yürürken uzun adım atmıyorlar.
Boş vakitlerinde ki, namaza bir dakika bile kalsa tesbihini çıkartıyor ve zikrediyorlar.
Kadınlara sohbet verirken asla ve asla gözlerini açmıyorlar.
Besmelesiz lokma yemiyorlar.
 
HATME HACE VE ZİKİR
Efendi Hazretleri hatme hace’ye o kadar önem veriyorlar ki hatme taşlarını (zikir sayısını tutma işine yarayan küçük taşlar) yanından ayırmıyorlar.Hastanede tedavi amacı ile gecelediği bir günün sabahı Efendi Hazretleri hatme taşlarını yastığın altından çıkarıyorlar.Hocalar çok şaşırıyor.Merhum Hasbi hoca’da var.Çaresiz hatme yapılacak.100 adet taşa karşılık 4-5 kişi var. Eller dolu. Efendi Hazretlerinin rahatsızlığının verdiği ağırlık da var. Hocaların anlattığına göre hatme öğlene kadar sürmüş. Ama Efendi Hazretleri ne olursa olsun bırakmıyor….
 
Kuvvetli bir hafız olan Efendi Hazretlerimiz yine her gün Muhammed Hoca’ya bir cüz Kuran’ı Kerim okuyorlar.
 
NE KERAMETİNİ GÖRDÜN?
Cemaatimizin görünüşü yolda yürümesi dahi vaaz oluyor. Çünkü cübbe ve takkesi ile islamı hatırlatıyor. (sünneti ve tarikatı, sakallıları korkulu ve kötü göstermeye çalışmalarda). İçimizi kafirlere benzemekten koruduğumuz gibi dışımızıda onlara benzemekten koruyoruz.
Eski zamanların eşkıyalarından biri İsmailağa’ya geliyor. Arkasında adamları olan,  kötü işleri olsada doğru sözlü, mert bir insan…Mevla kalbine bir ışık atıyor ve Efendi Hazretleri’nin ihvanları arasına katılıyor.Bağrı açık gezen bu zat yaşam tarzında, içinde ve görünüşünde 180 derecelik bir dönüşüm yaşıyor.Görenler hayret içerisinde taaccub ediyorlar.
Tanıdığı birisi soruyor ”Tamam gittin mürit oldun, birde Mahmud Efendi diyorsun.Peki hiç kerametini gördün mü? Ne karemeti var?” Eskilerin eşkıyası derviş, tebessüm ettiren ve çok mana içeren şu cevabı yapıştırıyor ”Donumu değiştirdi yetmez mi?!” :)
(Yani dizimi örten bir don giydim) Bu cümle üç kelimeden ibaret olsada çok şey anlatıyor.İslami kıyafeti giymek çok zor bir şeydir.O zamanlar ise gazetelerin ve televizyonların karikatürler ile hicvettikleri, karaladıkları , hakaret ettikleri bir dönem.Bu zamanda böyle şeyler olmasa da yinede islami kıyafet içinde gezmek yürek ister.Her kişinin harcı değildir.Er kişinin harcıdır.
 
 
ÖĞRETMENE OLAN SAYGI
Efendi Hazretlerimiz her yıl Of’a birini ziyarete gidiyor.Ve bu ziyaretlerini hiç aksatmıyor.Bir yıl rahatsızlığı veya yoğunluğu sebebiyle gidemiyor.O her yıl ziyaretine gittiği kişi birisi aracılığı ile”Mahmud bize darıldıda mı gelmiyor?” diye mesaj gönderiyor.Efendi Hazretleri hemen bir talebesini o kişinin gönlünü alması ve sevgilerini iletmesi için gönderiyor.
Efendi Hazretlerine bu kişinin kim olduğu soruluyor.Efendi Hazretleri:”Of’ta iken hocamız bir gün dersimize giremedi.Onun yerine başka birisi bize ders verdi.O dersimize giren hocanın bir yakınıdır.”
 
İşte ilme verilen önem…Bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum darbı meselini şeyhimizde görüyoruz.Öyle ki sadece bir gün derslerine giren hocanın yakınlarına hürmet gösteriyor, onların ihtiyaçlarını sorup karşılıyor…
 
NE YAPACAKSIN ONU?
Efendi Hazretleri bir yerden gelirlerken yolda bir adamı görüyorlar.Şöfürüne adamı arabaya almasını istiyorlar.Efendi Hazretleri adama soruyor:”Nereye gidiyorsun?” Efendi Hazretlerimizi tanımayan adam cevapla:”Fatih’te Mahmud Efendi var, onu görmeye gidiyorum” diyor.Efendi Hazretleri: ”Kısa boylu, söylediğni kimse anlamaz, ne yapacaksın onu?” deyince adam galiba başka bir şeyh ve onu kötülüyor zannıyla ”Durdurun arabayı ben ineceğim” diyor.Efendi Hazretleri’miz ve şöförü gülüyorlar..Şöför ”Mahmud Efendi Hazretlerimiz” diyerek tanıştırıyor. Adam ellerine sarılıyor biraz hayret ve biraz şaşkınlık içerisinde… Camiye gitmeden yolda tatlı bir hatıra ile tanımış oluyor Efendi Hazretlerimizi.
 
VÜCUDU FEDA OLDU
İsmailağa camiine hergün vakit namazlarına gidip gelen Efendi Hazretlerimizin 10 yılı aşkın şöförlüğünü yapmış, sonradan gözlerini kaybeden Osman amca var.Efendi Hazretleri onun için ”O, kalbi ile görüyor” buyurmuş. İşte Osman amca; Efendi Hazretleri ile bir sohbet dönüşünde kaza yaptıklarını, arabanın uçurum gibi bir boşluğa yuvarlandığını, Efendi Hazretlerinin kemiklerinin de kırıldığını anlatıyor.
Efendi Hazretlerimiz hiç boş durmamış, her vakit bir camide sohbet etmişler.
 
KUL HAKKI
Efendi Hazretleri araba ile mola verdikleri bir yerde arabada olan ayrandan içmek istiyorlar.Ancak bardak yok.Hemen yanlarında olan bir arabadan plastik bardak alıyorlar.Mola bitiyor ve hareket ediyorlar.Yolda ilerlerken Efendi Hazretleri bardakları verip vermediklerini soruyor.Vermedikleri cevabını alınca ”hemen geri dönün” emri veriyor.”Efendi Hazretleri bardaklar plastik bir şey olmaz, onlarında işine yaramaz” dedilerse de Efendi Hazretleri hemen dönülmesini istiyor.Şöför 50 km gittikten sonra geri döndüklerini söylüyor.
Yani gittikleri yerden 50 km uzaklaşmışlar ama önemli değil.Önemli olan kul hakkı almamak.
 
NASIL ÇÖKMESİN!
Anadolu’ya vaaz etmeye giden kardeşlerimiz Efendi Hazretlerimizn adetidir; gittiği beldede bir Allah dostu varsa ziyaret eder, bizde bu adete uyalım diyerek sorup soruşturuyorlar ”Burada bir şeyh efendi var mı?” diye.Gösteriyorlar ”Şurada talebe okutan mubarek bir zat vardır”
Mubarek zatın yanına gidiyorlar.Mubarek zat kardeşlerimizi görünce ayağa kalkıyor.Çok güzel ve samimi bir şekilde muhabbet ediyorlar.Oralarda tanınan bir zatmış.Talebeleri ve kendine bağlı müridleri varmış.
Muhabbet ederlerken yaşını soruyorlar.Yaşının 80 civarı olsuğunu söylüyor.O arada bir kardeşimiz ”Siz 80 yaşınızda maşallah dümdük ayaktasınız, Efendi Hazretlerimiz ise yetmişine gelmeden çökmüş” demiş.Biraz patavatsızlık etmiş ama söyletene bak!
Zatı muhterem biraz celallenerek ”Nasıl çökmesin, nasıl çökmesin! Biz neyizki, kainatın direkleri onlar, bütün yük onların üzerinde” buyurmuş…
Yani anlıyoruz ki rahatsızlığının sebebi her ne kadar maddi gözükse de (Bazen doktorlar bir teşhis koyamadılar) asıl sebebi manendir.Onlar bu kainatın direkleridir.Tek dertleri ümmettir.
 
Allah’ım! Bizi şeyhimize layık mürid eyle, O’nun kıymetini bilenlerden eyle, Sevgimizi kat kat artır, sana kavuşmak için O’nu vesile yaptık kabul eyle, Onu bizden bizi ondan ayırma, onu üzmekten, darıltmaktan muhafaza eyle…   Amin!
BİLGİLER
tarafından 10 Şubat 2013 - 05:21 tarihinde yayınlandı.
OKUNMA
Bu Yazı Şuana Kadar kez Okunmuştur.
ETİKETLER
PAYLAŞ
Yorum yapın
İsim
:
E-Posta
:
WebSite
:
Yorumunuz
:

Soru: